Rüyadaki Gerçek/ Esra Şen

Otobüsten indiğinde temiz havayı keyifle içine çekti. Bu, her gün tekrarladığı bir şeydi. Aslında her gün tekrarladığı o kadar çok şey vardı ki. Bunu düşünmek sinir bozucuydu onun için. Hayatı yaşamıyordu çünkü. Onunki gün tekrarıydı sadece. Buna rağmen seviyordu yaşamını. Otobüs durağından eve yürürken gördüğü ağaçları, eski binanın birinci katına ne zaman baksa göz göze geldiği balkonda oturan yaşlı kadını, eski binanın önünden hiç ayrılmayan kahverengi-beyaz köpeği seviyordu. Bunları düşünürken her gün yaptığından daha dikkatlice eski binaya baktı. Yukarı katlarına, dökülmüş boyalarına ve tam olarak kapanmayan demir kapısına. Hayat bu kadar basit miydi? Ağaçlar yeşil, hayvanlar sokakta ve binalar gökyüzüne yükseliyor. Hayat bu kadar mıydı? Hayır, öyle olamazdı. Olmamalıydı.

O an, her şey fazlasıyla sıradandı onun için. Birdenbire adımlarını hızlandırdı; daha hızlı ve daha hızlı yürümeye başladı. Şimdi koşuyordu. Bunu yaparken gözlerini sımsıkı kapattı ki ağaçları görmesin, ya da eski binayı. Böyle gözleri kapalı koşarken düştüğünü tüm vücudundaki acıyla hissetmesi uzun sürmedi. Sert bir yere düşmüştü, bir yerden yuvarlanmış da olabilirdi. Bunu anlayabilmek için gözlerini açarken o kısacık zamanda eski binayı, ağaçları ve kahverengi-beyaz köpeği görmemek için dua ediyordu.

Gözlerini açtığında yatağındaydı. Bu bir rüyaydı; bu bir rüyaydı ve eski bina, yaşlı kadın, ağaçlar ve sinir bozucu kahverengi-beyaz köpek falan yoktu. Yataktan kalktı ve yüzünü yıkadı. Yüzünü havluya silmeye yeltendi ama yapmadı. Havlu epeyce pis kokuyordu. Yüzünden sular akarken yatağının yanına yürüdü ve telefonunu eline aldı. Saat on ikiye geliyordu. Gitmesi gereken bir işi olduğunu o an hatırladı ve aceleyle kıyafetlerini değiştirdi. Ütüsüz gömleği ve eskimiş pantolonunu giydi.

Lanet olası rüya yüzünden işe geç kalmıştı. Ne diyecekti patronuna? "Korkunç bir rüya gördüm. Ağaçlar, eski bina ve kahverengi-beyaz köpek..."
Bunu yapamazdı elbette.

Apartmandan çıktığında hangi yöne gideceğini şaşırmıştı. Ancak sanki ayakları ondan bağımsızca bir yere sürükleniyordu. Onlara uyum sağlamaktan başka çaresi yok gibiydi. Yürüyor, yürüdükçe kafası daha da karışıyordu.

Az ileride ona fazlasıyla tanıdık bir çift göz gördü. Ona doğru ilerledi. Evet tanıdıktı ama nereden, nasıl bilemedi. Acelesi vardı ne de olsa, bununla vakit kaybedemezdi. Adımlarını hızlandırdı. Sonra birden durdu. Ani fren yapan arabalar gibi görünmüştü. Arkasına baktı. Tanıdık gözler hala ona bakıyordu. "Hayır, hayır, hayır! "Sesi gittikçe yükseliyordu. Anlamıştı. Başını hafifçe yukarıya kaldırdı. Tanıdık gözlerin önünde durduğu bina da tanıdıktı. Ve hemen karşısındaki ağaçlar da...
Gözler, kahverengi-beyaz köpeğe aitti.

Yorumlar