Deniz, Gökyüzü ve İçindeki Fırtına/ Emine Semerci


Tek başına odanda oturuyorsun. Ağlamak istiyorsun. Nedenini bilmiyorsun ama o gözyaşlarının yanaklarından süzülmesini istiyorsun. Belki de yaşadığın her şeyi içine attığın için şu an bir patlama anı yaşamak üzeresin. Ama gözyaşları zayıflık sana göre, bunu yine aklından çıkaramıyorsun. Vazgeçtin ağlamaktan. Kapıya yöneldin. Askıda duran siyah kapüşonlu ceketini alıp beyaz ayakkabılarını giydin. Beş katlı apartmanın yedi rakamının yazılı olduğu kapıyı sertçe kapatıp merdivenleri indin teker teker. Sonunda attın kendini dışarıya. Bulutların arkasından bir görünüp bir kaybolan güneşe hafif bir meltem eşlik ediyor. Yürüyorsun, belki denizin kayalara sertçe vuruşunu izlemeye, belki de uzanıp gökyüzünü izlemek için çimenlere gideceksin. Denize de aşıksın, gökyüzüne de. Oysa ne kadar farklılar ikisi. Birisi dilediğine uçar, nefes alır; diğeri gelgitlerle uğraşır. Oysa ki ne kadar benziyorlar dışarıdan bakıldığında. Tüm gün birbirlerini seyrediyorlar,kavuşamayacaklarını bile bile birbirlerine bakmadan asla vazgeçmiyorlar. Sence de öyle değil mi? Bence imkansızlığı en iyi onlar simgeliyorlar.

Yorumlar