Her Zamanki Sabahlardan Bir Sabah / Aysu Aksu


Her zamanki sabahlardan bir sabahtı. Pencerenin önünde duran kanepenin üstüne tünemiş, dışarıyı izliyordu. Bir adama takıldı gözleri. Eliyle kapattığı çakmağının rüzgârda sönmesine engel olmaya çalışıyordu adam. Bir denedi, iki denedi ancak olmuyordu. Pes etmedi. Birkaç kere denedikten sonra sigarasını yakmayı başardı. 

Adamın, yanında durduğu ıhlamur ağacının da rüzgârla çözemediği bir sorunu olmalıydı. Rüzgâr, ıhlamur ağacının dallarını eğmekte kararlıydı. Adam uzaklaşmıştı. Ağaç, olduğu yerde duruyordu, adamın peşine takılıp gitse ne güzel olurdu. 

Bir kadının, eczanenin camından yansıyan görüntüsüne dikkat kesildi. Kadının üzerinde lacivert bir etek vardı. Aynı eteği komşu kadının üstünde de görmüştü. Bir eliyle montuna sarılmış diğer eliyle küçük bir okul çantası taşıyordu lacivert etekli kadın. Önünde hızlı adımlarla ilerleyen 8-10 yaşlarındaki çocuğa ait olmalıydı çanta. Bir zamanlar, en az yirmi sene önce olmalı, kendi annesinin de okul dönüşü çantasını taşımasında yardımcı olduğunu hatırladı. Ama şu an annesine ihtiyacı yoktu bu konuda. Annesi bunu yanlış anlamış olacak ki tamamen elini ayağını çekmişti. 

Kadın ve çocuk gitmişti. Ardından yetmişlerinde olduğunu tahmin ettiği yaşlı bir adam göründü. Adamın da rüzgârla bir meselesi olmalıydı, adım atmakta zorlanıyor gibiydi. Adım başı düzelttiği fötr şapkasını, sıkılmış olacak ki, birkaç adım sonra çıkarıverdi. Fötr şapkalı adamın elindeki poşette ne olduğunu merak etti. Tahminde bulundu. Limon ya da elma olmalıydı. Belki karısının istediği yarım kilo kıyma, birkaç domates… İhtiyar adam, ulu çınar ağaçlarının hemen hemen yarısını kapladığı kaldırımda kenara çekildi, karşıdan gelen genç kızın geçmesine izin verdi. Adamın bu hareketi, kanepenin üstüne tüneyen genç hikâyecimizi duygulandırdı. Böyle bir dedesi olsun isterdi. O doğmadan çok önce ölmüştü dedeleri. 

Hikâyecimiz, kanepeden kalktı, pencereye yaklaştı, daha yaklaştı, burnunu cama dayadı. Köşeyi dönüp sokağın sonunda kayboluncaya kadar izledi dedesi olmasını istediği adamı. 

Susamıştı. Yanındaki sürahiye ve bardağa uzanıp bir bardak dolusu suyu tek seferde içti. Sonra ikinci bardağı da... Sürahinin dibinde kalan suyun tamamını pencere kenarındaki saksıya döktü. Adını bilmediği çiçek bir türlü büyümüyordu, ama o da bunu pek dert etmiyordu, zaten şu aralar ilgisini yalnızca iki gün önce aldığı su kaplumbağası çekiyordu.

Bir korna sesi duydu, bir çöp arabası sokağa girmeye çalışıyordu.

Yorumlar