GÜNE BAŞLARKEN / Umut EKİZ



Sabah saat 06: 45. Alarmın sesi kulağımı tırmalıyor, kapatıp bir on dakika daha uyuyorum. Sonunda zorla annem kaldırıyor. Yastıktan kafamı kaldırıp bir beş dakika da öyle geçiriyorum. Uyuklayarak zar zor içtiğim çay içime tarifi zor bir sıcaklık veriyor. Sonunda evden çıkmış oluyorum. Bisikletin buz tutmuş kilidini açtıktan sonra yola koyuluyorum. Mahmut Amca fırından yeni çıkmış ekmekleri yerleştiriyor .''Hayırlı işler'' deyip geçiyorum. Sıra altgeçite gelince bisikletten inip karşıya geçiyorum. Sabahın yoğunluğundan dolayı önümden sayamadığım kadar araba geçiyor. Maalesef ki hepsi yarışır gibi. Hele yok mu dolmuşçuların giderken bir anda durmaları. Okula gelirken sayısız kaza atlatmış oluyorum. Sonunda okuluma yaklaşıyorum. Sıra Muhacir pazarı göbeğinden karşıya geçmeye geliyor. Kendimden geçtim ne yaşlı insanlara ne de çantası kendinden büyük olan çocuklara öncelik tanımıyorlar. Araba, dolmuş, servis otobüs derken arakası kesilmek bilmeyen o uzun kuyruk bir an kırmızı ışığa yakalanınca kesiliyor. Okulumun tarihi, dar ve büyük kapısı olan ön kapıdan zor geçiyorum. Bu yüzden genellikle arka kapıdan giriyorum. Arka tarafa dolaşıp kazasız belasız bir kez daha okula gelmek istiyorum. Kapıda Şakir abiyle karşılaşıyorum, montu ve o başından eksik etmediği şapkasıyla okulumuzun değişmeyen figürü. Şakir abiye selam veriyorum. O uzun siyah kapıdan girip okula sonunda gelmiş oluyorum. Ellerimin uyuştuğunu bisikletten aşağı indiğim zaman fark ediyorum. Sonra zil çalıyor...