*24 Kasım Öğretmenler Günü için düzenlenen yarışmada Konya 2.si olmuştur
Ben öğretmen olsaydım
kurtların, kuşların dilini öğretemezdim belki öğrencilerime. Hepsinin yerine geçecek
bir dil öğretirdim onlara. Sevgi dili olurdu bu. Sevgi dili ile konuşurdu
öğrencilerim.
Onlara bilgiyi değil
bilgilenmeyi. Yaşamı değil yaşamayı. Aydınlığı değil, aydınlığa ulaşmayı
öğretirdim.
Onlara turuncunun
içindeki asil kırmızıyı ve sevecen sarıyı gösterirdim. Korkunun içindeki endişe
ve sevgiyi, karanlığın içindeki cehaleti gösterirdim onlara.
Verirdim ellerine bir
kalem, dizerdim önlerine kitap. Derdim ki “Mücadele edin en büyük terör olan
cehaletle. Geleceğin öncüsü olacak iken solup gitmiş Neşe, Aybüke ve Necmettin
öğretmenlerinizi ve onları yok edenleri unutmayın. Neşe olun, Aybüke olun,
Necmettin olun, kimse tüketemesin içinizdeki sevgiyi.” Cehaletin olmadığı yerde
savaş olmayacağını öğretirdim onlara.
Öğretmen olsaydım örnek
alırdım başöğretmen Atatürk’ü. Yalnızca öğrencilerime değil tüm dünyaya
öğretirdim bilgiye sevdalanmayı, kardeş yaşamayı, cehaletin önünde bir siper
gibi durmayı.
Dünyayla sınırlı
kalmazdık. Etki alanımızı uzaya çıkarırdık. Mars’ta bir kütüphane açardık
mesela. Neptün mavisiyle boyardık hayallerimizi. Ağaçlara çıkardık
öğrencilerimle. Etrafta şakıyan kuşları dinlerken öğretirdim onlara, bizi içinde
barındıran doğayı korumayı. İçindeki canlıların tümüyle arkadaş olmayı…
Resim ve müziği de ben
öğretirdim onlara. Bir derenin kenarındaki incecik otları boyarlarken
anlarlardı ayrıntının önemini. Saat gibi hiç sekmeyen ritimle algılarlardı
düzeni, kontrolü.
Vatanlarını sevmeyi
öğretirdim. Kendilerini geliştirdikçe vatanlarını da bir adım ileri
götürmelerini isterdim öğrencilerimden.
Bunların hepsini bana
sen öğrettin öğretmenim. Senin sayende hayallerimi özgürce şekillendiriyorum.
Şiirler yazıyorum, denemeler, hikâyeler... Öğretmen bir mumdur etrafını
aydınlattıkça kendi erir. Bizim için erimeyi göze aldın öğretmenim.
Seninle öğrendik biz Türk olmayı. İyi ki
varsın öğretmenim.
Yorumlar
Yorum Gönder