Nar Çiçeği | Ahmet Tuğrul ÇÜNGÜR


Ağaçlar çiçek açmıştı. Şerif Teyze çok severdi çiçekleri. Çiçeklerin açmasıyla evine, memleketine, Sille’ye dönebilecekti artık.
Oğulları kışın İsmail Amca ile Şerif Teyze’nin o eski köy evinde kalmasına izin vermezdi. Bu yüzden İkisi de çiçeklerin açılmasını beklerdi. Çiçekler dönüşün habercisiydi.
İkisi de Sille yerlilerindendi. Gelenin geçenin halini sorar kendi kendilerine yaşarlardı. Banabakar’dı lakapları. O eski samimi gülümseme yüzlerinden hiç eksik olmazdı.
Hani çiçekler onlar için haberciydi demiştim ya. Şerif Teyze için daha da fazlasıydı. Çok severdi çiçekleri. Evinin önünde zeytinyağı tenekelerine dikilmiş bir çiçek hep olurdu. İşte onlar da kurudu.
Bir gün Şerif Teyze yolda bulduğu bir nar çiçeğini yanında sohbet ettiği kıza uzattı. Dedi ki "Kızım, bu güzel çiçek şimdi kadir kıymet bilmeyen birinin eline düşer, yazık olur. Sen git, evine dik bunu.” Şerif Teyze de bilmektedir onun da çiçekleri ne kadar sevdiğini.
Kız evine gider gitmez bir helkeye toprak doldurdu, çiçeği dikti. Helkenin çevresine beyaz bir ip bağladı. Şerif Teyze’nin hediyesi belli olsun diye.
Kızın tohumu dikmesinin ardından iki ay geçti. Ağustos ayıydı. Şivlilik zamanı gelmişti. Şerif Teyze onu ziyarete gelen iki çocuğa hal hatırını sordu ve başladı anlatmaya. "Eskiden tek tatil vaktimiz bu haftaydı guzularım. Bir sene boyunca her gün halı tezgahında halı dokur, bu bir hafta içinde dağları gezerdik. 750 hane bir gün Takkeli bir gün Kestel gezer şenlik ederdik. Yılımızın en eğlenceli zamanı o günler olurdu.” Konuşurken yolda nar çiçeğini verdiği kızı gördü. Kız daha gençti. Onun yaşlarındayken Takkeli’ye nasıl çıktığını hatırladı. Gençliğini özlüyordu ama haline hep şükrederdi.
"Nasılsın, iyi misin kızım?” diye seslendi genç kıza. “İyiyim teyzem, sen nasılsın?” diye cevap verdi genç kız. Şerif Teyze hiç düşünmeden "Elhamdülillah.” dedi. "Nar filiz verdi mi?” diye de sordu. “Yok teyzem, daha vermedi.” Şerif Teyze bir baktı kıza, su taşıyordu ve belli ki acelesi vardı. “Verir yakında inşallah. Neyse, senin acelen var belli. Hadi sana kolay gelsin.” dedi. Çocuklara da badem, leblebi verip bıraktı. Yaz bitiyordu. Yarın oğlu onları alıp Konya’ya götürecekti.
Ekimin ilk yağmuru Sille’yi ıslatırken genç kız da beyaz ip bağlı helkeye bir daha baktı. Hâlâ filiz vermemişti. Sadece Şerif Teyze’nin hediyesi olduğunu belli eden beyaz ip vardı. O beyaz ipin hatrına o helkeye bakıyordu artık. Bir an, ne zaman büyüyecek acaba, diye aklından geçirdi. Hâlâ umut vardı.

Kız o tohumu diktiğinden beri aşağı yukarı 6 ay geçmişti. Genç kız ikindi vakti halı tezgahından kalkmış çiçeklerinin olduğu pencereye gitti. Beyaz ipli helkede filiz belirtmişti sonunda. Bir an düşündü, “Ben niye buraya geldim?” diye. O esnada gözünden ilk gözyaşı damlası düştü. Dışarıda Şerif Teyze’nin selası okunuyordu.

Yorumlar