HARABEDEN GERİYE KALAN KÜÇÜK KIZ / Buket KUBAT



Derler ki; acılara karşı sabretmek beraberinde mutluluk getirir. Oysa acı kırılan ayakta değil de o ayağın atmaya çalıştığı adımlarda gizliydi. Yitirilen her şey yitirildiği anda değil de zaman geçtikçe olması gerektiği yerlerde olmayışıyla üzerdi. Yani zaman ilaç değil. Kimsenin varamayacağı mutluluğun ölü hayallerle dolu yoluydu.

Kızların hayatları annelerinin kaderlerine bağlıydı, mutsuz bir annenin mutlu bir kızı olamazdı. Bu yüzden bir annenin kızına bırakabileceği en büyük miras tebessüm eden yüzüydü…

Annesiz bir evinse tüm renkleri solmuştu, camları kırıktı. Bu nedenle anneler yokluğuyla üzerdi. Geçen yıllar beklentinin oluşturduğu duygu karmaşasından en ağırını seçip koyardı önüne. Ve nefret kabullenebileceğin en zor duyguydu.

Babaysa bir duvar misali korurdu kızlarını, onun gölgesinde güvende olurlardı. O duvar yıkıldığında o kızı sadece kötülükler esir almazdı. Aynı zamanda yıkılan duvarın da acısı vardı.

Bizim evin duvarları yıkılmıştı, tüm camları kırıktı, renkleri solmuştu. Ve ben o harabeden geriye kalan küçük kızdım. Bu yüzden hayat benim için kurallarını bilmediğim bir oyundu. Çünkü nerde ne yapmam gerektiğini gösteren biri yoktu. Yaşamak isteyip de yaşayamadığım her mutlu günün hayali bir çocuğu hapsetti içime ve her geçen gün bir çocuk daha öldü içimde. Ta ki yüreğim mezarlık olana dek.

Sahip olduğum ruh, çok küçük yaşta terk etti bedenimi. Bu yüzden ben kendimi tanımıyorum.

Yorumlar