HİKÂYE GÖRMEK / Kübra Ezgi KÜÇÜKKÖSE

























Okul çıkışı sokakta yürüyorsun. Aklında, yazacağın hikâye var. Hikâyende anlatacağın insanları gözlemliyorsun. Fark ettirmeden onların hayatından bir anı alabilmenin heyecanı var yüreğinde. Daha önce yüzlerini dahi görmediğin, belki bundan sonra da hiçbir zaman göremeyeceğin birçok insanın derdine, mutluluğuna ortak oluyorsun.

Kamburu çıkmış bir yığın öğrenci sağa sola koşuşturuyor. Karşında saçlarını yeşile boyamış bir kız beliriyor. Elinde kitaplar, tramvaya doğru koşuşturuyor. Acelesi var sanıyorsun ama kız duraktaki arkadaşının dedikodusuna geç kalmak istemiyor. Az ileride bir çiftin tartışmasına şahit oluyorsun. Kadın yine "Neyin var?" sorusunu imalı bir şekilde "Yok bir şey" olarak cevaplandırıyor. Altında gizlediği onca anlamı karşısındakine aktarıp, ondan bir atak beklercesine. Erkek tekrar soruyor "Yüzün asık, bir şey olmuş." Fakat kadın, bu sefer daha sert "Şimdiye kadar sorun var dedim de ne oldu?" diye söyleniyor. Genellikle kaçış ve gizli sesleniş yolu olarak tercih edilen "Yok bir şey." ile kadın imalarına son vermiyor ve bir tartışma daha başlıyor.

İnsanların hayatında sadece manasız koşuşturmalar ya da gereksiz saklanışlar var. Kimse durup kendini dinlemiyor. Aynı anda çevresinden kaçıyor. Az sonra tramvayda bir lise son öğrencisi ile karşılaşıyorsun, elinde kalemi, kucağında kitapları bir şeyler karalıyor. Bir hayal kurmuş ve onun elinden tutmuş diyorsun kendi kendine söylenerek. Sonra o siyah camda kendi yansımanı görüyorsun. Bu koşuşturmanın arasında sen neredesin? Kendini bu hayatın hangi noktasına yerleştirdin? Derken tramvay duruyor eve daha çok yol olmasına rağmen. İki çift mavi göz beliriyor karşında, tatlı bir yaşlı çift. Yerini veriyorsun bu çifte. Toplumun seni zorladığı kurallardan mı yoksa sadece iyi olduğu için mi yaptığını sorguluyorsun. Sorularının derinliği gittikçe artıyor. O derinlikte kaybolmaktan korkuyorsun, o siyah camdaki karanlık yüzünde…

O esnada sol alt köşede hafif bir ışık çarpıyor gözüne. Teyzenin gözlük camından yansıyan o ışık, yüzündeki nuru, bir bebek kadar masum gülen o bakışları yakalamanı sağlıyor. O masum bakışları sırtındaki çantaya yönelterek "Okuyon mu kızım?" diyor. O yaşlı masum ses bir anlığına gözlerinin patlamasını, yüzündeki o karanlığın gitmesini sağlıyor. İşte o an sen de olanca masumluğunla "Okuyorum teyzem." diyorsun. Derken muhabbet başlıyor. Anlatıyor teyze hikâyesini arada "Dee mi Ali?" diye sorarak onaylatıyor kendini. Kavuşmalarını anlatıyor, sevdasını... Mavi gözlü amca, İzmir’de geçen aşk hikâyelerini andırıyor. Teyze, Ali Amcayı işaret ederek "Ben bunu yirmi sene bekledim kızım" deyip gülüyor. Tramvayın durmasıyla durağına geldiğini anlıyorsun. Ayrılacağını hisseden teyze "Allah seni de sevdiğine kavuştursun yavrum." diyor. “Âmin teyzem” diyerek veda ediyorsun o tatlı çifte ve gökyüzünü andıran o mavi gözlere... Tramvaydan iniyorsun. Hikâyenin başlığını düşünüyorsun.

Yorumlar