YAĞMUR YAĞINCA BENİ HATIRLA / Nida Nur IŞIK





















Akıp giden zaman dışında hayat belirtisi göstermeyen bir akşamüzeriydi. Soğumaya yüz tutmuş olan kahvemi güçlükte elimde tutmaya çalışıyordum. Pencereyi açmadan bile duyabiliyorum, terk edilmiş bir kadın gibi yakarışlar döküyordu yağmur. Ama aksine hiçbir ses işitmiyordum sadece bitmek bilmeyen bir çığlık vardı. Ne zamandır oturduğumu, ne düşündüğümü, hatırlamıyordum. Elimde yılların eskitemediği bir fotoğraf… Elimde bilinçsizce tuttuğum fotoğrafa tekrar bakmamla anıların içine gömüldüğümü hissettim. Gülüşünün aydınlattığı gecede, kalbinin sıcaklığı kaplamış fotoğrafın her karesini. Bir elimde o akşamdan beri hiç bırakmadığım ayıcığım, diğerinde ise sımsıkı tuttuğum, güven veren o sıcacık elin. “Biliyor musun, insan gün batımlarını çok üzgünken seviyor.” demiştin o akşam. O an anlayamamış olsam da, yeni yeni anlamlandırıyorum o sözünü bu gün batımında.

Birinin yokluğunu her an, her saniye hissedebilir mi insan? Hissediyorum işte, hem de iliklerime kadar. Her uykusuz gecenin sonunda yine aynı senaryo ve yine bir ‘canım kızım’ eksik kalmış hatıralarda. Kahramanlar ölümsüzdür derler; ama sonsuz bir uykuda… Yanaklarım yine ıslanmış, gözlerim kan çanağı, kahvem soğumuş. Yağmurun ruh halimi yansıtmasındaki garip huzursuzluk suretimdeki kayıtsızlıkla ortaya çıkarıyor kendini. Unutulmaya yüz tutmuş anıları gün yüzüne çıkarıp hıncını almak istercesine daha da şiddetleniyor. Kulaklarımda bir söz çınlıyor: “Yağmur yağınca beni hatırla, aynı yağmurun altında ıslanacağız!” Tekrar… Ve tekrar…


Sırtımdaki ince tişörte aldırmadan çıkıyorum dışarıya. Etraftakiler bir çatının altına sığınmış, şaşkınlıkla bakıyorlar bana. Kimseye aldırmadan çöküyorum olduğum yere. “Benim babam yok yanımda” diyemiyorum. İçimde aylardır tutsak ettiğim gözyaşlarım isyan edercesine akıyor bu sefer yanaklarımdan. Diyordu ya İsmet Özel bir şiirinde: “Kapanmayacak yağmurun aktığı yaralar, çocuklarda.” İçim sökülene kadar ağlıyorum ben de. Yağmur eşlik ediyor bana, saatlerce…

Yorumlar