MUSTAFA İLE ESMA’NIN TRAJİK HİKÂYESİ / Ebru Naile ÖZ




















“Mustafa uyan, hadi Mustafa, zar zor buldun bu işi, geç kalma daha ilk günden!” Esma, ölü gibi uyuyan Mustafa’yı omuzundan sarsarken avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Mustafa aylar sonra zor kötek bir iş bulmuştu. Onun iş bulması evde bayram havası estirmişti. Bu, ilk gündü. Herkesin ekmekten, aştan çok umuda, yeni bir başlangıca ihtiyacı vardı.

Demiroğlu ailesi, ailemiz... Ailemizin reisi Mustafa Bey. Bundan 10 sene önceye kadar Demiroğlu şirketlerinin sahibi Mustafa Demiroğlu’ydu. Parayla atma çatma oynardı, ülkenin genç işadamlarındandı. O kulüp senin bu parti benim, sular seller gibi para harcardı. Sonra olan oldu. Şirketler art arda zarar etmeye başladı. Ev, araba, iş yeri bir bir elden çıktı. Düşmez kalkmaz bir Allah. Mala mülke güvenmemek gerek.

Esma, evin hanımı. Mustafa’yla tanıştıklarında henüz çok gençti. Babası kahveciydi, mahallenin muhtarlığını da yapıyordu. Mahallenin en güzeli, en alımlısı, muhtar kızı Esma… Mustafa Bey’le evlendiler; Esma, oldu Esma Sultan. Hani sulatanlara layık bir devran sürdü. Dedik ya düşmez kalkmaz bir Allah.

Dikkat ederseniz yüzündeki çizgilerden okursunuz eskiye ait tüm yaşanmışlıkları. Hayat tozpembeydi derler ya, işte tam da o sıralar hayat bize tozpembeydi. Kralıydık sanki bu dünyanın. Lakin bir gün oldu biz de o rüyadan uyandık. Evin en küçüğü Ali'nin ağlaya ağlaya çizgi romanlarını satarak 5-10 kuruş kazandığı bölümüne geçmiştik hayatın. Ne zaman o görüntüyü gözümün önüne getirsem, bir buruk olur kalbim.

Severek evlenmişlerdi. Etrafında pek çok kız vardı, çoğu da zengindi; ama onun gözü Esma’dan başka kimseyi görmemişti. Babası razı değildi evlenmelerine. Mustafa askere gitti geldi. Babası Nuh diyor, peygamber demiyordu. Babası altı aya kalmadı hakkın rahmetine kavuştu. Üzüldüler. Yas bitince düğün dernek kuruldu. Esma daha 18 yaşındaydı. Ne yol biliyordu ne iz. Sonra gözü açıldı, dünyayı tanıdı. Gözü bir açıldı, pir açıldı. Elmaslar, arabalar, evler derken paranın suyu kesildi.

Nihayetinde zar zor bu eski apartman dairesi bulundu. Ağlaya ağlaya yerleştiler. Mobilyaları elden çıkarmışlardı, geriye kalanları yerleştirdiler; eski günleri hatırlatıyordu her eşya. Meraklı komşular, eski tanıdıklar bir müddet geldi gitti. Sonra onların da ayağı kesildi. Her gelene utana sıkıla bir çırpıda anlatılıyordu hikâye. "Bunu bulduğumuza şükür" deyip avutuyorlardı kendilerini. Dinleyenlerin kimi acıyor, kimi de gizliden gizliye seviniyordu. Ak akçe kara gün içindi. Har vurup harman savurmamalıydı.

Eş dosttan yardım almayı kendine yediremedi Mustafa Bey. Yeniden iş kurmaya çalıştı, olmadı. Bankalar kredi vermiyordu. Hiç işçi olmamıştı, gururuna yediremiyordu ama ekmek parası kazanması lazımdı. Bir dostunun fabrikasında işçi olarak bugün işe başlayacaktı.

Mustafa uyandı. Yüzünü yıkadı, kahvaltısını yaptı. Yüzünde her şeyini kaybetmiş birinin durgunluğu vardı. Tek kelime etmedi. Benimle bile ilgilenmedi. Sonra giyindi ve evden çıktı.

Gün öğle vakti. Temizlesen de aynı pis, bıraksan da aynı pis, diye söylene söylene evi süpürüyor Esma. Pek maharetli hanımdı; her iş gelirdi elinden. Fakat bu olaylar başa geldiğinden beri kaybetti kendini. Ruh gibi yaşıyor, önceden can atarak yaptığı her şeyden soğudu. Bazen dalıp gidiyor, ocaktaki yemeği, ütünün altındaki gömleği unutuyor.

Ağlama sesi geliyor yatak odasından. Usul usul yanaşıp, bakıyorum olan bitene. Esma yatağın kenarına diz çökmüş, elinde bir tomar kâğıt ağlıyor ha bire. Anlamam uzun sürmüyor; Mustafa’nın askerde yazdığı mektuplar geçmiş eline. İçli içli okuyor, arada soluklanıp derin düşüncelere dalıyor. Kapının kenarında şahidiyim bu anın. Derin bir nefes alıp okumaya koyuluyor mektubu:

Esma'm;
125 gündür göremiyorum seni. Gözlerimde tütüyorsun. Verdiğin mendil sen kokmuyor artık, kokunla avunamıyorum Esma’m. Sensiz ne ekmek geçiyor boğazımdan ne de su. Gözüm görmüyor kimseyi, Yıldızlarda yürüyüşe çıkıyorum her gece belki karşılaşırız diye. Sensiz ne bu dünyanın adı kalır ne de benim bu dünyada tek bir zerrem. Döneceğim günü umutla bekle sevgilim. Askerlik bitecek elbet. Mendilin avuçlarımda, sevgin yüreğimde seni bekliyorum.

                                           Sevgilerle Mustafa.

Düğüm düğüm oluyor boğazı Esma'nın. Sesi çıkmıyor. Onlarca mektup var kucağında. Hepsinde masum bir aşkın filizlenişi anlatılıyor satır satır. Belli halinden, kaldırmıyor artık yüreği. Elinde bir ilaç şişesi. Avucuna dolduruyor hapları. Bakamıyorum o anlarda. Uzaklaşıyorum kapıdan. Bir köşeye usulca siniyorum, tanıklığın suçluluğunu iliklerime kadar hissediyorum.

Komşu kadınlar, tanıdıklar teker teker geliyorlar eve. Hepsi siyahlar içinde. Kur’an okuyorlar, ağlıyorlar. Mustafa Bey sürekli ağlıyor. Benim hiç sesim çıkmıyor, suçlu gibi yatıyorum kapının kenarında. Ali geliyor sonra yanıma. Kucağına alıyor, sarılıyor bana. Gözyaşları ateş gibi damlıyor yüreğime. Yüzünden süzülen gözyaşlarını siliyorum kuyruğumla. Kedi olduğumu unutup ben de ağlıyorum.

Yorumlar