ESKİYEN / Semagül ERGÜVEN


















“… Dumanın yarısı bacada, yarısı içerde. Soğuktur. Ocaktaki odunlar çıtırdıyor, ama henüz hepsi alev almadı. Hanidir yaşarız bu bir yanları yıkılmış, çürük, harap evde. Karanlık, güneşsizlik, nem. Eksilmez çıtırtılar. Kendimi bildim bileli böyle bu. Dağınıklık. Babamın lime lime elbiseleri, anamın ne işe yaradığı belirsiz eski-püsküleri, bir takım çaputlar oraya buraya atılmış. Tavandan örümcek bağlamış bir ip sürekli olarak bir başka dünyadan haber taşıyormuş gibi ortaya doğru sarkıyor. Ocağın rafında teneke kutular, sigara çubukları kaput düğmeleri, eski, çaput bir para kesesi… Her şey tıka basa. Odunlar birden alev aldı, oda donuk bir yalımla aydınlandı. Herkes yerli yerinde. Babam ocağın sol başında çulların içine gömülmüş yatıyor. Dünden beri öksürük de başladı, çok dayanamaz artık. “Ben bittim.” diyor. Sabahleyin, sırtını tentürdiyotla baklava biçiminde çizdik, öksürük geçer gibi olmuştu, ama gene başladı. Oda hâlâ tentürdiyot kokuyor. Anam bir yerlerde “hini hacette” kullanılır diye biraz ıhlamur saklamış, pişirdi, iki bardak babam, birer bardak da Keremle ben içtik. Anam kendi payını babama verdi. Kerem köşede düşünür gibi duruyor. Yılmadan alevleri gözlüyor.”


Eski, yıkık dökük bir evde geçiyor öykü. Anlatıcının ateşli bir hastalığı var. Ailesini anlatırken arada nöbetler geçiriyor. Nöbet anlarında bilinçaltını, yaşadıklarını aktarıyor okuyucuya. Öyküde baba hasta, yatağında yatıyor. Evin küçük çocuğu Kerem ise babasının başında bekliyor. Babası hasta olduğu için arkadaşları ile oyun oynamaya dahi çıkmıyor. Bir odanın içinde geçiyor öykü. Ailenin gelini doğum yapacak ve herkes heyecanla onu bekliyor. Doğacak bebek umudu, yaşamı simgeliyor. Evin büyük çocuğu Ömer ( gelinin eşi) işten henüz yeni geldiği sıralarda gelinin sancısı tutuyor. Doğum sonunda eve yeni bir fert katılıyor, bir erkek torun. Torunu, hasta olan dedenin kucağına veriyorlar. Ölümü bekleyen dede ve hayata merhaba diyen torun…

Eskiyen’i okurken insan ikilemde kalıyor. Çocuk yaşında birinin bu kadar derin düşünmesi, hayata zorluklar yönünden bakması çocuğun kişiliği konusunda çelişkiye düşürüyor okuru. Evlerinin köhnemişliğine kızarak odada oturan ve oradaki olayları gözlemleyen anlatıcı, durduk yerde ateşi yükselip zihni dağılmaları yaşarken yengesinin doğum yapmasını, hasta olduğu için orada yatan babasının buna çok sevinmesini yaşının üzerinde bir hassasiyetle anlatıyor.
Öykü; güneş almayan, nemli, ocağında ateş yanan bir odada geçiyor. Karanlık, isli, iç karartıcı bir odadır burası. Tavanı selam vermiş gibi eğilmiş, tabanı ise tavana inat yukarı doğru bir tümsek çıkarmış.

Anlatıcı ve babası arasında koyu mavi bir duvar var. Mavi, bir anlamı ile de umudu çağrıştırıyor olabilir. Yaşananlar her ne kadar karamsar bir tablo çizse de içlerinde küçük umutlar besliyor insanlar. Rasim Özdenören, karanlığı, siyahı umutsuzluğa; maviyi ise umuda yormuş oluyor. Eskiyen’i okurken umutsuzluğun içindeki umudu fark ediyoruz.

Anlatıcının annesinin odaya girmesiyle abisi Ömer’in gece 12.00’de işten gelmesi arasında olan zaman diliminde yaşanıyor tüm umutlar, olaylar, içindeki kıpırtılar, hisler, dokunuşlar, gülüşler… Buğulu tasvirler, belli belirsiz gidişler gelişler… Tam hayatta iken bir anda o hayattan, zamandan çıkışlarıyla etkiliyor anlatıcı. Anlatıcı, oturduğu yerden seyir halinde ama herkesi gözlemlerken odaya girip çıkanların içlerini anlamaya çalışıyor. Zaman zaman benliğini kaybediyor, kendini tanımlama isteği duyuyor.
Rasim Özdenören’in “Eskiyen” öyküsü; fakirliğin, umudun, hastalığın, doğumun, ölümün, bekleyişin bir çocuğun bakış açısıyla anlatıldığı usta işi bir metin. İnsanoğlu var olduğu günden beri eskimeyen ne varsa bu küçük dünyada temsil ediliyor. Ev, tavan, duvar, ocak, sayfası çevrilen kitap sanki hikâyenin içinde yaşayan kişiler…


Rasim ÖZDENÖREN

Hastalar ve Işıklar

5. Baskı; İst. 2008 - İz Yayıncılık Ltd. Şti.


RASİM ÖZDENÖREN (D. 1940, KAHRAMANMARAŞ), HİKÂYE VE DENEME YAZARI.

1940'ta Maraş'ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD'nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971'de iki yıl kadar kaldı. 1975 yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978'de istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü.

Özdenören Denize Açılan Kapı adlı eseriyle 1984 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Hikayecisi Ödülü'ne layık görülmüştür. İki Dünya adlı deneme kitabı da 1978'de Türkiye Milli Kültür Vakfı tarafından fikir dalında Jüri Özel Ödülü'nü kazanmıştır." Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikâyeleri ayrıca TV filmi yapılmış, bunlardan Çok Sesli Bir Ölüm, Uluslararası 1977 Altın Prag TV Filmleri Festivali'nde Jüri Özel Ödülü aldı. Bu ödül de, TRT Televizyonu'nun ilk ödüllerindendir. 2015 yılı T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü aldı.

ESERLERİ: 
Yeniden İnanmak, Denize Açılan Kapı, Red Yazıları, İpin Ucu, Çapraz İlişkiler, Kent İlişkileri, Kuyu, Çok Sesli Bir Ölüm, Ben ve Hayat ve Ölüm, Yüzler, Köpekçe Düşünceler, Düşünsel Duruş, Toz, Acemi Yolcu, Yazı, İmge ve Gerçeklik, Ansızın Yola Çıkmak, Hışırtı, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve Işıklar, Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti, Ruhun Malzemeleri, Yaşadığımız Günler, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Çarpılmışlar, Çözülme, Aşkın Diyalektiği, Eşikte Duran İnsan, İki Dünya, Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak.

Yorumlar