ERKEN ÖLÜM / M.Fatih KARADAVARCI

























      Tamamen insanların ölüm korkusuyla oluşmuş bu erken ölüm meselesi insanlar arasında sadece yaşam süresiyle ilgili görülmekte. Oysa hayatın uzunluğu veya kısalığı yaşamın süresiyle değil doluluğuyla ilgilidir. Yüz yıl süren, hiçbir şeye yaramamış, boşu boşuna geçmiş hayatların sona ermesi erken ölüm diye anılmazken otuz yıl süren, dopdolu hayatların sonlanmasına erken ölüm denilmesi haksızlık değil mi? İnsandaki bu ölüm korkusu nereden geliyor?

       Doğum da ölüm de doğanın parçalarıdır. Ölümden korkmak veya öleceğine üzülmek, doğmadan önceki yaşayamadığımız kısma üzülmekten daha mantıklı değildir. İkisi de bizim yaşama imkânımızın olmadığı dönemlerdir. Doğumdan önceki kısımdan korkmuyor veya o kısmı yaşayamadığımız için üzülmüyorsak, ölümden sonrada da yaşayamayacak olmaktan korkmamalı ve bu konuda üzülmemeliyiz.

        Montaigne; başımızdan bir defa gelen şeyin büyük bir dert sayılamayacağını, bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korkmanın saçma olduğunu söylerken Cahit Sıtkı ‘’Her mihnet kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden. ’der. Cahit Sıtkı’nın ölüm korkusu, ölümün kendisinden değil bizim ölüme yüklediğimiz hüzünlü cenaze törenlerinden, asık suratlarımızdandır. Ölümün ölüye veya canlıya hiçbir zararı yokken insanların tepkileri ölümü kötü gösterir. Kendi görmediğimiz veya başkasından duymadığımız bir şeye kötü demek ne kadar doğrudur?



Yorumlar