Merak
ediyorum, acaba hiç ağlamadan gülebilir mi insan? Hiç acıkmadan doyabilir,
yorulmadan dinlenebilir mi?
Herakleitos’a göre bütünün içinde hem iyi hem
de kötünün zorunlu bir yeri vardı. Karşıtlıklar arasındaki bu sürekli oyun
olmadan dünya da var olamazdı. Yani hiç savaş olmasa barışın değerini bilemedik
ve eğer hiç kış gelmese baharın geldiğini de fark edemezdik.
Taoizm de bunu “Yin ile Yang” felsefesiyle
açıklar. Varlık hiçlikten çıktıktan sonra kutuplaşır ve kutupların sürekli yer
değiştirdiği bir varlığa dönüşür. “Her şey akar.” Doğa sürekli bir değişim
içindedir, “Aynı ırmağa iki kez giremeyiz.” der Herakleitos. Zıt kutupların
mükemmel birlikteliği “Yin-Yang” Gece ile gündüzün, nefret ile sevginin, kadın
ile erkeğin mükemmel uyumu…
O
zaman nefretin bir sevgi ürünü olduğunu da çıkarabilir miyiz buradan? İnsan
sevmeden nefret edebilir mi? Ya da nefreti bıraktığında sevgisi de geçer mi?
Ve
şimdi asıl soru; madem varlıklar sürekli bir değişim içinde ve aynı suda iki
kez yıkanamıyoruz –ve bizde varlıklar grubu içindeyiz- sürekli değişmiyor muyuz
o zaman? Yani bundan “20 yıl sonraki ben”, “şimdi ki ben”e yabancı değil mi? E
o zaman ben niçin bir yabancı için “şu an ki ben”den fedakârlıklar yapıyorum?
Niçin 20 yıl sonra gelecek bir yabancının güzel bir hayat yaşaması için “en
güzel çağındaki ben”i parmaklıklar ardına hapsediyorum?
Felsefeyle edebiyat kalemine sağlık...
YanıtlaSil