Sabah ilk ışıklarını çoktan açmıştı etrafa. Erkenden kalkan
biz kısa bir süre önce evimizin önündeki bahçeye inmiştik. Dedemin dedesine,
babasından kalmıştı bu bahçe. O günden bu güne birçok olaya, birçok ekmek
savaşına şahit olmuştu. Zaman hiç eskimeden ilerlemişti bu bahçede. Ve şimdi
sıra bizde idi. Kardeşim pek mutlu değildi bu durumdan. Onun için bu bahçe her
sabah erkenden kalkma, akşama kadar sadece öğlen hariç çalışma ve harçlıktı. Hatta
yazın bu köye gelmeyi de istemezdi. Çünkü teknolojiden uzak bir yerleşim
yeriydi burası. Şehirlerde taşlaşan kalplerimizin nefes alma yeriydi buralar.
Buraya da teknolojiyi getirirsek ne farkı kalırdı buraların giderek
duygusuzlaşan şehirlerden. Şu toprak, ağaç, mısır, marul kokan tarladan ne
isterim ki başka ben.
Buradaki evimiz çok büyük. Daha
doğrusu ananemin evi ama biz tüm aile birleşiriz bu evde. Evimiz köyün dışına
doğru geniş ormanların başladığı, dağların yavaş yavaş göründüğü, güneşin
doğuşunun ve batışının, güneş batınca da yıldızların en net ve muhteşem
göründüğü yerdir burası.
Çatı
katındaki odamın penceresinden ışıklar sızmaya başlamıştı. Yavaş hareketlerle
gerinmeye başladım ve aynı odada yattığımız kardeşim ve kuzenimi de kaldırdım.
Alışmıştım artık erken kalkmaya. Vücudum günün ilk ışıklarını hissetmeye
başlayınca uyanırdı. Her zamanki gibi kardeşim kalkmak istemezdi. Yatağımdan
inip ilk adımımı attım. Odada bir yatak vardı sadece, kardeşim ve kuzenime yer
yatağı hazırlamıştı ananem. Sağ tarafta ananem in meşhur sandığı ve onun biraz
üzerinde duvarda asılı bir ayna ayrıca da yatağın karşı tarafında bir gardırop
vardı. Gardırop un içinde valizlerimiz ve sadece köyde çalışırken giydiğimiz
kıyafetlerimiz vardı. Annem sesleniyordu.
Her zamanki gibi ben derin deryalara yelken açmıştım; kuzenim üstünü
giyinmiş ve kardeşim yatakta küllenirken seslendi annem. Belki monoton bir
hayat şekliydi. Ama hiçbir hayat şekli bu kadar lezzetli olamazdı…
Kahvaltımızı ananemin annesinden kalan o masa da yaparız her zaman.
Kocaman bir masa değildi belki de ama tüm aileyi topladı çevresinde. Ön
tarafında tek bir çizik bile yoktur. Çünkü ananem çok iyi bakar masaya. Sadece
arka tarafında ayaklarının kapandığı orta noktada bir delik vardı.
Aşağı doğru adımlarımı atarken merdivenden
gıcırtı sesi gelir her bir basamakta. Her geldiğimizde tamir ederdi babam
burayı. Hiç üşenmezdi bu konuda. Biraz ilerleyince sol tarafta mısır tarlası,
az ileri de sol tarafta çoğu toplanmış bir marul tarlası vardı. Şimdi pek bir
tarlaya benzemiyordu; çünkü marulların çoğu toplanmıştı. Kardeşim yine
kavakların azıcık ilerisindeki yere oturmuş en küçük kuzenimle oynuyordu. Bir
büyük kuzenim çoktan eline kitabını almıştı. Ablam ve en büyük kuzenim çoktan
başlamıştı marulları birer birer toplamaya. Ben ise bu derin düşüncelerden
kopamamış öylece bekliyordum. Evet, öylece bekliyordum. Tek yaptığım öylece
bekleyip derin hülyalara dalmak. Çünkü korkuyordum. Çok korkuyordum. İnsanlar
yavaş yavaş taşlaşan ormanlar gibiydi. Kalplerini de taşlaştırıyorlardı. Evet
korkuyorum bir gün penceremden sızan o ışığı fark edememe ihtimalim olduğum
için. Diğer ağaçlardan kibirli davranan kavakların bir daha boylarından dolayı
kibirlenemeyeceği için…
Yorumlar
Yorum Gönder