AKŞAMÜZERİ TRAMVAY / ALİ AKÇAKAYA




Kaza mı olmuştu yoksa bir kızın kalbi mi kırılmıştı tam bilmiyoruz tramvay aniden durmuştu. Vatmanın duymaktan sıkıldığı sesi buğulu bir şekilde yankılanmadı vagonlarda. Çünkü her adıma üç kişi düşüyordu. Nefesler birbirine girmişti sinirden. Bir çocuk isyan ediyordu çığlık çığlık. Suphanallah çekiyordu görmüş geçirmiş ve ezberlerinde bir sürü dua bulunanlar. Teşbih taneleri diz kapaklarına değiyordu insanların. “Hayvan mı taşıyorsun kardeşim?”e benzer homurtular yükseldi tutunacak dal bulamayan bir amcadan.  Destek verenler oldu belli belirsiz arkalardan. “İnip dolmuşa binelim” dedi çok bilmişin biri. “Dolmuştur şimdi onlar.” Diye karşılık verdi serseri tayfası kahkahalarla. İmdat çekicini kafalarına geçirmek istedim o an. Ceviz gibi yarmak geldi içimden boş kafalarını. Değer miydi? Neyse dedi içim.
Çocuk hala ağlıyordu kesik kesik hıçkırıklarla. Ben de oturup onunla ağlayabilirdim. “Büyüyünce ağlayamayacaksın zaten şimdi doya doya ağla.” fısıldadım kulağına. Doğruydu bu. Taşlaşacaktı kalbi büyüyünce. Her şeye tepkisiz kalacaktı. Gözyaşlarını sanki birer incilermiş gibi özenle saklayacaktı torbalarında. “İki kişi iniyor beş kişi biniyor.” diye denklem kurmaya başladı yanımda duran sırt çantalı çocuk. Belli ki dershaneden geliyordu. “Omuzların ağrımıştır, ver şu çantanı.” Diyen tonton ninelerden serpiştirilmemişti bizim tramvaya. Havada merhametten başka her şeyin kokusu vardı. Ziyarete gidenler vardı mesela. Bir baba, bir anne, küçük bir kız çocuğu ve haşarı bir erkek çocuğu. Meraklarının tavan yaptığı dönemde çocuklardan yerlerinde durmalarını istiyordu anneleri. Tutunmazsam düşer miyim diye denemeler yapıyordu çocuklar.
Tam o sırada arkalardan bir teyzenin feryadı yükseldi. Zamane gençlerine verip veriştiriyordu. “Takıyorlar kulaklarına şu şeyleri, dönüyorlar camdan tarafa. Burada ananız babanız yaşındakiler ayakta gitmek zorunda, yer verseniz ölür müsünüz?” Bu eleştirilerin odağında kalan ve yer verme mecburiyeti hisseden üniversiteli ekşi bir suratla yerinden kalktı. Biraz önce öfkeden köpüren teyze şimdi dualar savuruyordu etrafa. “Ne muradınız varsa görün.” Duasına geldiğinde genç bir kızın yüzünde gülücükler açmıştı. Neden acaba?
Arkaya doğru ilerlemenin mümkün olmadığı tramvayda oflamaların arasına mekanik bir ses olan “Sayın yolcularımız, lütfen arka tarafa doğru ilerleyelim.” İkazı fırlayıveriyordu. “Duyan da sanki arkada yer vardı da biz gitmiyoruz sanacak.” Dedi espri yüklü, kıyafetinden belediyede çalıştığı anlaşılan bir amca. Belediye işçileri neden bu kadar komik oluyor ki? Günün sıkıcılığını atmanın bir yolu mu yoksa bu. İyi fikir.
Son durağa yaklaşırken rahatlamaya başlamıştı tramvay. Sakinleşmişti insanlar. Koltuklara kendini atanlar derinden bir “oh” çekiyorlardı. Dizler ile buluşuyordu eller.  İneceği durağa yaklaşanlarda inememe endişesinden kaynaklanan korku yoktu artık. Durağa yaklaşırken kalkılıyordu. Yavaş adımlarla iniliyordu. Zor şeydi şu yolculuk meselesi. Hele akşamüzeriyse vakit. Katmerli oluyordu. Neyse ki bugün de atlatıldı.
Çocuk hala ağlıyordu.

İnmek için lütfen düğmeye basınız!

Yorumlar