Kaza mı olmuştu yoksa bir kızın kalbi mi kırılmıştı tam
bilmiyoruz tramvay aniden durmuştu. Vatmanın duymaktan sıkıldığı sesi buğulu
bir şekilde yankılanmadı vagonlarda. Çünkü her adıma üç kişi düşüyordu.
Nefesler birbirine girmişti sinirden. Bir çocuk isyan ediyordu çığlık çığlık.
Suphanallah çekiyordu görmüş geçirmiş ve ezberlerinde bir sürü dua bulunanlar.
Teşbih taneleri diz kapaklarına değiyordu insanların. “Hayvan mı taşıyorsun
kardeşim?”e benzer homurtular yükseldi tutunacak dal bulamayan bir
amcadan. Destek verenler oldu belli
belirsiz arkalardan. “İnip dolmuşa binelim” dedi çok bilmişin biri. “Dolmuştur
şimdi onlar.” Diye karşılık verdi serseri tayfası kahkahalarla. İmdat çekicini
kafalarına geçirmek istedim o an. Ceviz gibi yarmak geldi içimden boş
kafalarını. Değer miydi? Neyse dedi içim.
Çocuk hala ağlıyordu kesik kesik hıçkırıklarla. Ben de oturup
onunla ağlayabilirdim. “Büyüyünce ağlayamayacaksın zaten şimdi doya doya ağla.”
fısıldadım kulağına. Doğruydu bu. Taşlaşacaktı kalbi büyüyünce. Her şeye
tepkisiz kalacaktı. Gözyaşlarını sanki birer incilermiş gibi özenle
saklayacaktı torbalarında. “İki kişi iniyor beş kişi biniyor.” diye denklem
kurmaya başladı yanımda duran sırt çantalı çocuk. Belli ki dershaneden
geliyordu. “Omuzların ağrımıştır, ver şu çantanı.” Diyen tonton ninelerden
serpiştirilmemişti bizim tramvaya. Havada merhametten başka her şeyin kokusu
vardı. Ziyarete gidenler vardı mesela. Bir baba, bir anne, küçük bir kız çocuğu
ve haşarı bir erkek çocuğu. Meraklarının tavan yaptığı dönemde çocuklardan
yerlerinde durmalarını istiyordu anneleri. Tutunmazsam düşer miyim diye
denemeler yapıyordu çocuklar.
Tam o sırada arkalardan bir teyzenin feryadı yükseldi.
Zamane gençlerine verip veriştiriyordu. “Takıyorlar kulaklarına şu şeyleri,
dönüyorlar camdan tarafa. Burada ananız babanız yaşındakiler ayakta gitmek
zorunda, yer verseniz ölür müsünüz?” Bu eleştirilerin odağında kalan ve yer
verme mecburiyeti hisseden üniversiteli ekşi bir suratla yerinden kalktı. Biraz
önce öfkeden köpüren teyze şimdi dualar savuruyordu etrafa. “Ne muradınız varsa
görün.” Duasına geldiğinde genç bir kızın yüzünde gülücükler açmıştı. Neden
acaba?
Arkaya doğru ilerlemenin mümkün olmadığı tramvayda
oflamaların arasına mekanik bir ses olan “Sayın yolcularımız, lütfen arka
tarafa doğru ilerleyelim.” İkazı fırlayıveriyordu. “Duyan da sanki arkada yer
vardı da biz gitmiyoruz sanacak.” Dedi espri yüklü, kıyafetinden belediyede
çalıştığı anlaşılan bir amca. Belediye işçileri neden bu kadar komik oluyor ki?
Günün sıkıcılığını atmanın bir yolu mu yoksa bu. İyi fikir.
Son durağa yaklaşırken rahatlamaya başlamıştı tramvay.
Sakinleşmişti insanlar. Koltuklara kendini atanlar derinden bir “oh”
çekiyorlardı. Dizler ile buluşuyordu eller.
İneceği durağa yaklaşanlarda inememe endişesinden kaynaklanan korku
yoktu artık. Durağa yaklaşırken kalkılıyordu. Yavaş adımlarla iniliyordu. Zor
şeydi şu yolculuk meselesi. Hele akşamüzeriyse vakit. Katmerli oluyordu. Neyse
ki bugün de atlatıldı.
Çocuk hala ağlıyordu.
İnmek için lütfen düğmeye basınız!
Yorumlar
Yorum Gönder