Baba Kokusu / İremsu Dişçi

 

            Dokuzuncu sınıfa gidiyordum. Okul dönüşü eve geldiğimde babaannemin bizde olduğunu gördüm, ağlıyorlardı. Annem de onları sakinleştirmeye çalışıyordu, ‘’Buna ağlanmaz. Sevinin azıcık.’’ diyordu. Dayanamayıp ne olduğunu sordum, nihayet annem anlattı. Babam Dubai’ye gidecekmiş. İnanamadım, üzüntüden falan değil, ciddi ciddi inanamadım, şakadır diye düşündüm. Akşam olup babam geldiğinde ev kalabalıktı, neredeyse tüm aile bizdeydi. Aralarından geçip babamın yanına gittim, ona da sordum, gideceğini söyledi ama yine inanamadım, yine şakadır diye düşündüm. Gece su içmeye kalktığımda annemle babamın bu konuyu konuştuğunu duydum. Bu kez inandım, içime bir ağırlık çöktü. Aklımda cevabını bilmediğim sorular…‘’Babam gidince ne olacak?’’ ‘’Biz ne zaman gideriz?’’ ‘’Biz gidince ne olacak?’’ sorularıyla uykuya daldım.

Bir hafta bu sorularla geçti. Babam hazırlıklara başlamıştı, valiz hazırlığı, eşya ayırma, tanıdıklarla vedalaşma ziyaretleri… Babam gideceği günün sabahında babaannemlerle vedalaştı. Yakındaki dolmuş durağına kadar birlikte gittikten sonra ayrıldık. Babam ilk gittiğinde üzülmek bir yana mutlu bile olmuştum, yalan yok o zamanlar pekiyi sayılmazdı aramız. Zaman geçtikçe özlemim artmadı, azalmadı, değişmedi. Özlem duygum pek kuvvetli değildir, pek kimseyi özlemem.

            Aradan zaman geçti. Babam şirketin bir işi için Ankara’ya geleceğini, çok uzun kalamayacağını, ama bizi görmek için can attığını söyledi. Geleceği gün birkaç kez değişince ümidi kestim. Ben ümidi kesmiştim ki babam geldi. Almaya dedemle gittik. Birlikte gezip eğlendik, zaman su gibi akıp geçti. Gideceğinde yanında olamadım. Proje ödevi yapmak için Bilim Merkezine gitmiştim. Bu gidişi de beni üzmemişti, hatta gayet iyiydim.

            Sonraki gelişinden haberim yoktu, sadece annem biliyormuş. Dedemin arabasını alıp hava alanına gittik. O gün acayip bir rüzgâr vardı, üstüne bir de uçak bir saatlik rötar yapınca epey bir bekledik. Annemin dediğine göre babamın bir arkadaşı Türkiye’ye gelirken babamın bize aldığı hediyeleri getirecekmiş. Okulun son cumasıydı, sonraki hafta karneler alınıyordu ve benim vermem gereken ezberler uzun surelerdi vardı. Beklerken surelere çalıştım. Sonrasında uçak inince gelenlerden aramaya başladım, şansımıza rötardan dolayı üç uçak aynı anda indi. Anneme kim olduğunu sorduğumuzda fotoğraf göstermedi, uzun ve esmer bir adam dedi durdu. İnenlerin neredeyse hepsi uzun ve esmerdi, insanların yüzüne bakmaktan artık bulanık görmeye başlamıştım. Bir zaman sonra babama benzeyen birini gördüm, yanlış gördüğümü düşündüm, gözümü ovup tekrar bakınca emin oldum babam olduğuna. Kardeşlerim de benimle aynı anda fark etti, üçümüzde anlık bir heyecanla babama koştuk, şoke olmuştum resmen. Bu sefer sadece iki gün kalacakmış, cumartesi ve pazar sonrasında yine yok. Bu sefer kısa ve yetersiz bir süreydi, gitmesini istemiyordum, kalsın istiyordum. Babam gitmeden önceki gece hüzün sarmıştı dört bir yanımı, zaten yeterince birlikte olamamıştık. Ne diye hemen gidiyordu! Belki gelmese onu özlediğimi de fark etmezdim.

            Gece herkes odasına çekildiğinde kulaklığımı taktım, kalem ve kâğıt alarak içimden geleni yazmaya başladım. Gözyaşlarımı tutamayıp ağlayarak uyudum o gece.

Sabahleyin yolda giderken yazdığım kâğıdı babamın çantasına koydum gizlice. Çünkü konuşmamı istese o an boğazımdaki yumrudan konuşamazdım. Yolda ağlamamak için direndim. ‘Sonra dök içini’ ‘şimdi olmaz’ ‘daha sonra ağla, hem de en kralından bir No.1 şarkısı dinlerken ağla’ ‘baban görürse çok üzülür’ diye diye tuttum ama babam sarılınca hepsi uçtu gitti. Görmesin diye başımı çekmedim, mecbur çektiğimde daha da ağladım.

Ben kokuları bir şeylerle bağdaştırırım hep, özellikle annemle babamın kokusu hiç unutmak istemem. Bana kendimi rahat hissettiren kısıtlı şeylerden biri olduğu için unutmak istemem.

Babamın ilk gidişine sevindim, ikinci gidişinde hissizdim ama üçüncü sefer de hissettim onu ne kadar özlediğimi. İlk kez ağladım gidişine, küçüklüğümü saymıyorum. Babam gittikten sonra ben de okula gittim ezberleri vermek için, çok şükür hoca kolayca geçirmişti, yoksa bir de ona ağlayıp yüzümü gözümü şişirmek istemiyordum. Kafam dağılır belki diye biyoloji dersine de girdim, ders işlemedik ama yine de sıkıcıydı. Etki etmediğini fark edince çıktım, Kültür Parktaki kütüphaneye gidip rastgele bir kitap aldım, orada okumaya başladım. Okurken yağmuru fark ettim. O gün yağmur dinerken bir nebze de olsa da hüznüm inmişti.

Üçüncü ve son gelişi onuncu sınıfın başında oldu. Eylülde, hatta birkaç gün daha kalsaydı doğum günüme onunla girecektim. Neyse, okul olduğu için son gelişinde çok birlikte olamamıştık. Son gelişinde zannımca tek güzel şey film izlememiz. Seçim benimdi, ben de Narnia Günlükleri: Aslan,Cadı ve Dolap filmini seçtim. Annem onuncu dakikadan uyurken babamla sonuna kadar izledik, ben önceden izlemiştim ama babamla izlemek ayrı güzeldi.

Ben babamın gidişine alıştım diyebilirim. Kardeşlerim için aynı şeyi söylemem pek mümkün değil, biri on yaşında, diğeri ise on iki. İki küçük çocuk babasını özlemez mi hiç? Çocuğu olmuş insanlar bile babasını özlerken onların özlememesi neredeyse imkânsız.

Babam o zamandan beri gelmedi, yakın gelecek için gelme planı da yok. Sadece telefondan konuşuyoruz ama bunların yeterli olmadığı zamanlar oluyor. Babamı artık özlüyorum. Belki de fazla uzadı zaman, can sıkıcı derecede. Belki de anılarımızı unutuyorum, fazla derecede. Belki de babasıyla olan kızları görünce kıskanıyorum, gereksizce. Hayır, ben sadece ölümü hatırlıyorum. Aynı zamanda da korkuyorum. Babamı görememekten korkuyorum, sarılamamaktan, bir kez daha koklayamamaktan.

Demiştim ya kokuları bağdaştırırım diye, işte, benim için babamın varlığını ve kokusunu hatırlamak güvende hissettiriyordu. Artık o his kaybolmaya yüz tuttu, gitmesini istemiyorum ama elimden kayıyor, tutamıyorum.

 

 

 

 

Yorumlar