"Ben ne olduğu belli olmayan sefalet içinde
kaybolmuş bir adamım. Ben... Ben niye böyleyim ki? Oysaki bir yıl öncesine
kadar mutlu olmasam bile hayatım bu kadar alt üst olmuş değildi.
Ben... Ben her
şeyden korkan bir adam oldum. Sanırım en çok karanlıktan. Sırf korku değil,
korkunun getirdiği nefret. Bütün hücrelerimi tek tek sarıyordu sanki. Ben
karanlığın etkisi altında olan her şeyden iğreniyordum. Hele ki gece. Gece
olması demek belki de benim için dünya üzerindeki en iyi işkencelerden biriydi
(karanlığa tâbi olmadığım sürece). Geceleri evimde açık kalmayan bir tane bile
ışık yoktu. Karanlıktan kaçma yolum olan ışıklar beni hiçbir şekilde
rahatlatmıyordu. Ben karanlıktan kurtulduğumu değil, elektrik aniden giderse ne
yapacağım diye düşünüyordum. Tabi önlem almadım değil, evin her yerinde
fenerler yanıyordu. Bu sefer diyorum ya fenerin pili biterse? Her yerde pil de
bulunurdu. Aslında yok mu yedi yirmi dört gündüzün yaşandığı ülkeler? Oraya
kaçıp mı yerleşsem belki bir banka soyarım. Sanki banka soyması çok kolay.
Benim gibi beceriksiz bir adam banka mı soyabilir? Sonra hapse girerim bu sefer
orada beni karanlığa koyarlar, aman aman. Koskoca adamın dört duvar içinde
girdiği halleri gören olsa haykırarak güler. Ben sadece acınasıyım bunu iyi
biliyorum.
Öyle mum falan yakamam... Ellerim sürekli titrer
durur, sürekli panik yapan bir insanım. Hele yangın çıkarsa... Aman Allah
korusun. Ölmek istemiyorum. Karanlık bana ölümü hatırlatıyor ve ben ben biraz
garip olacak ama ölmekten ölesiye korkuyorum.
Gecenin ayrı bir sessizliği olur ya ben o
sessizliğin içinde boğuluyorum. O kadar çok boğuluyorum ki göğsümle boğazım
arasında bir yumru var. Bu yumru büyüdükçe her bir hücreme korku salıyor ve ben
kendimi dışarı atıp alabildiğince koşmak istiyorum ama yapamıyorum. Neyse ki
ıssız bir yerde yaşıyorum, sesimi duyacak kimseler yok. Ama ne zamana kadar
kendi başıma yaşayacağım? Bir dakika... Ben kim oluyorum da bunu istiyorum?
Dünya üzerindeki lanet et parçasından başka bir şey değilim. Hayır, hayır o
kadar da kötü değilim. Beşerim sonuçta herkeste öyle şeyler olabilir değil mi?
Bir dakika... Lambadan cızırtı sesleri mi geliyor?
Nefes alamıyorum. Ev sallanıyor gibi. Yemin ederim ben suçsuzum. Hayır hayır
sen nasıl suçsuz olabilirsin basbayağı sen yaptın işte! Sanırım gerçekten
deprem oluyor. Nefes ala…
Komiser Turgut elindeki ses kayıt cihazı şeklinde
olan kalemi masasının üstüne bıraktı. Dalmıştı, kapının çaldığını anca fark
edebildi. Tok bir sesle “gir” dedikten sonra genç komiser yardımcısı odaya
girdi ve oyalanmadan konuşmaya başladı. "Komiserim, bir yıldır aranan
katil bu adammış meğer. Cinayetten sonra bir bağ evinde saklanmış ve
anlaşılıyor ki cinayetten bu yana yüksek düzeyde anksiyete bozukluğu yaşamış.
Ses kaydında dinlediğiniz gibi deprem olduğunu sanıp nasıl olduysa sokağa atmış
kendini. Yakalandığından bu yana ağzından çıkan tek kelime var: karanlık.