SUSKUNLUĞU PAYLAŞMAK / Efsa ÇIRA




Hava buz gibi. Parmak uçlarını hissetmiyorsun. Bomboş, su birikintileriyle dolu sokakta öylece yürüyorsun. Sıcak bir yer hayal ediyorsun, çocukluğunda etrafında ısındığınız sobayı hatırlıyorsun, ateşte yanan odun çıtırtılarını duyumsuyorsun. Kendine sarılıp ilerliyorsun yol boyu. İleride bir kafe görüyorsun. Hemen içeri girip cam kenarı bir masa seçip yerleşiyorsun. Vücudunu yavaş yavaş hissetmeye başlarken bulunduğun mekanı inceliyorsun. Alçak tavanlı, ağaç dokusundan duvarları olan küçük, içini ısıtan cinsten bir mekan olduğunu görüyorsun. Buranın geniş camları var. O camlarda da minik şu damlaları... Gözüne en uç köşedeki kilim desenine benzer büyük tablo takılıyor, anneni hatırlıyorsun, onun gece gündüz kilim dokuyan ellerini... Köşede tek başına oturan ihtiyar adamı fark ediyorsun. Diğer insanlar değil ama o senin ilgini çekiyor. Seyretmeye başlıyorsun. Önünde bir eczane torbası, ilaç var içinde. Adamın gözü ilaçlarda… Yüz ifadesi senin de yüzünü asıyor. Ne yaşadığını tahmin etmeye çalışıyorsun. Hasta olan kendi mi yoksa yakını mı? Bütün ihtimalleri aklından geçiriyorsun. Sonra bir ses duyuyorsun. Gözlerinin önünde bir karaltı görüyorsun. İrkiliyorsun. Garsonun sipariş almaya geldiğini fark ediyorsun. Açık bir çay istiyorsun. Çay bitiyor. Suskunluğunu paylaştığın adama göz ucuyla bakıyorsun,  bakışlar değişmemiş. Onun da çay parasını ödeyip çıkıyorsun dışarı.


Yorumlar

  1. Mükemmel bir yazı olmuş mest oldum :))) Tebrikler.

    YanıtlaSil
  2. Etkilendim hanım efendi böyle yazıların devamını bekliyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder