BELGESEL ADAM / Elif BEZİRHAN



  “Köpekbalıklarının da kişisel sorunlarını anlatabileceği, gerektiğinde borç isteyebileceği bir dostu olmalı.” diye düşündü NatGeoWild izlerken. Önündeki meyve tabağına uzandı. Bir kivi ve bir kan portakalından ibaretti ziyafeti. Çoğu insanın aksine kivilere dokunmayı severdi, sanki bir deveyi okşamak gibiydi. Yediği tüm meyveleri isimlendirirdi. Bu yediği Orhan'dı. Kivilerin kabuğundan hoşlandığı ve Saygıdeğer Orhan Bey'i çıplak görmek istemediği içindir ki kabuğuyla birlikte ağzına attı onu. Katil balinaları izlerken konuyla bağlantılı bulduğu bir girişimde bulundu: kan portakalına uzandı. Kötü huylu bir portakaldı elindeki. Bu yüzden onu bıçaklamak için can atıyordu. İlk darbesinde etrafa kanları sıçradı portakalın. Elleri kıpkırmızıydı. Halının üstüne damlamıştı. Soğukkanlılıkla portakalı yedi. Cinayet mahallinden uzaklaşmak istercesine lavaboya koştu ve defalarca ellerini yıkadı.

  Gün içerisinde izlediği beşinci sualtı belgeseliydi bu, artık hepsini ezbere biliyordu. O da zaten bunu istiyordu, ezberlemek. Ne de olsa her detayı bilmeden hiçbir iş yapılamazdı. Bir balık adam kostümü tasarlayacak ve sonsuza kadar okyanusun derinliklerinde yaşayacaktı. Belki zamanla solungaçları çıkardı. "Büyük balık küçük balığı yer." Dertli bir köpekbalığı gelip onu yiyene kadar orada olacaktı. Kafasında binlerce düşünce vardı, keşke tüm bu düşünceleri atıp yerine okyanus suyu doldurabilseydi.

  Okyanus sesi dinleyerek daldı uykuya. Sabah uyandığında çoktan işe geç kalmıştı; fakat hiç acele etmedi, nasılsa patronunun ona kızma gibi bir lüksü yoktu. Bildikleriyle üstesinden gelirdi. Yumurta Hüseyin'i özür dileyerek kırdı ve bir güzel Omlet Hüseyin yaptı ondan. Tüm bunların sonunda işe gitmek için keyfi yerine gelmişti. Ofise vardığında patronu kapıdaydı. "Geç kaldınız." dedi. ”Gerçekten mi?” diye cevapladı Belgesel Adam. Masasına geçti, odası bir okyanus kadar maviydi fakat ofis sıkıcılığından uzaklaşamamıştı. İmzalanacak belge yığınına şöyle bir baktı ve bilgisayarından başka bir belgesel açtı. Öğle yemeğinde bir tabak hamsi vardı -ki bu en küçük balık olduğu için yenmesinde hiçbir sakınca yoktu- Tabaktaki tüm hamsiler adaştı: Temel. Çünkü hamsiler Karadenizli olurdu ve en bilindik Karadenizli ismi Temel'di.

  İşten çıktı, eve sahil yolundan dönmeye karar verdi. Metroya gidene kadar buradan yürüyecek, deniz kokusunu içine çekecek hasretini giderecekti. Aniden arkasında bir nefes hissetti. Döndüğünde patronunu gördü. Yüzü kaskatı kesilmiş ve elinde bir tabanca tutuyordu. “Ne kadarını biliyorsun?” diye sordu patronu. “Hepsini.” diye cevapladı Belgesel Adam. Patronu belli bir zamandır rakip şirkete köstebeklik yapıyor, tüm olan biteni en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu. Bu köstebeklik olayının duyulması tüm planlarını mahvedecekti. İkisi de gözlerini kapattı ve patron tetiğe bastı. Bir patlama sesi duyuldu. Belgesel Adam, sol solungacının olması gereken yerde bir sıcaklık hissetti. Yere yığıldı, kanı denize doğru akıyordu.

  Denizden çıkmış balık gibi çırpındı bir müddet; kanı denize ulaşınca rahatladı. Ağzı kıpırdadı, itirazı var gibiydi. Patronu fok olarak hayal etmişti hep, büyük balık patron muydu şimdi?

Yorumlar